Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Michael Spence: Çin’in kalkınma modeli için sırada ne var?

2001 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Amerikalı Prof. Michael Spence’in 21 Ocak 2019’da project-syndicate.org’ta çıkan yazısını Okan Yücel çevirdi.

Prof. Michael Spence

Çin, piyasa merkezli reformlarını sürdürse bile Batı ile ilişkilerinde var olan gerilimler kısa süre içinde dinecek gibi durmuyor. Her ne kadar son zamanlarda atılan adımlar bu gerginliği azaltsa da tamamen çözmesi mümkün gözükmüyor ve bu da Çin’in kalkınma modelinin geleceğini belirleyecek gibi duruyor.

Deng’in 1978’deki açıklık politikasından başlayarak 40 yıllık ciddi bir ekonomik büyüme trendinin içinde bulunan Çin için dış faktörler ekonomik büyümesine ciddi tehditler oluştururken, Çin’in kalkınma modelinin nereye doğru evrileceği kafalardaki önemli soru işaretlerinden birisi.

Çin’in 40 yıllık büyüme metodunun en karakteristik özelliği devletin ekonomideki giderek artan rolü. Bu rol Çin içinde bile her zaman tartışılmıştır. Bir taraf ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliği için gereken sosyal istikrarın sağlanması adına devletin ekonomideki önemli rolünü koruması gerektiğini iddia ederken, diğer taraf ise devlet müdahaleciliğinin piyasadaki potansiyel yenilikçi gelişmeleri elimine ettiğini ve yüksek bir gelir sağlanması için devletin piyasa aktörü olmak yerine piyasayı denetleyen ve yeri geldiği zaman da ufak düzenlemelere gitmesi gereken bir hakem olarak rol alması gerektiğini savunuyor.

Çin devleti, Çin’in kalkınma modeli için elbette ki büyük bir güç. Sadece altyapı ve teknoloji yatırımları için değil, aynı zamanda yeni gelişen sanayilerin ve özel girişimlerin arkasında durması hasebiyle de çok önemli bir aktör. Devlet müdahalesi aynı zamanda piyasaların vaat etmediği gelir eşitsizliğinin yönetilmesi ve büyümenin daha katılımcı olması için de hayatî.

Dahası, Çin devleti, merkezileşmemiş piyasaların çözmesi oldukça zor olan çok kritik bir sorunun da efektif şekilde üstesinden gelmeyi başardı. Yönetimsel becerilerin ve piyasa kurumlarının kalkınmalarının aynı seviyesinde olmadığı bir ülkede bu durumu çok iyi idare ettiler ki bu gelişmekte olan ülkeler için başa çıkması oldukça zor bir meseledir. Çin hükümeti beklentilerini ve önceliklerini oldukça net bir biçimde belirleyerek tamamlayıcı politikaların ve yatırımların birbirleriyle bağlantılı şekilde ilerlemesini sağladı.

Piyasalara ve özel sektörlere ekonomideki en belirleyici rolü veren düşüncenin destekçileri bu tip konular üzerinde fazla tartışmazlar. İnovasyon, üretimdeki büyüme gibi unsurların öncelikli olarak gelişen bir özel sektör tarafından maksimize edilebilineceğini savunurlar. Onlara göre Komünist Parti’nin özel sektör üzerindeki büyüyen ağırlığı ve artan ekonomik müdahaleciliği, ekonomideki dinamizme ve canlılığa yönelen büyük bir tehdittir. 

Devletin özel sektör içindeki rolünün yeterince iyi tanımlanamamış olması Çin merkezli çok uluslu yatırımcıların özellikle dünya ekonomisi dijital kurumlara yönelmişken önemi yükselen siber savunma ve ulusal güvenlik gibi alanlarda gerçekleştirecekleri yatırımları engelliyor. Eğer Çin kilit sektörlerdeki önemli mal varlıklarını satın alma gibi bir politikaya yeniden yönelirse bu defa rekabet ve deneyim yokluğundan dolayı bu sektörlerde ciddi gerilemeler meydana gelebilir.

Şundan bahsetmek önemli ki Çin hiçbir zaman Batı’da egemen olan hissedar modeli geliştirmedi. Zaten Batı da şu anda çoklu paydaş modeline geçiş yapmakta. Çin otoriteleri şirketleri ve finansal piyasaları ekonomik ve sosyal amaçlara ulaşmada bir araç olarak gördüler. Bu yüzden çoklu paydaş modeli Çin’de zaten uzun yıllardır mevcut. Dolayısıyla Çin’deki ve Batı’daki modeller gittikçe birbirlerine benzeyecek; ancak kilit bir fark ile: Çin’de, Komünist Parti ve devlet, sahibi olmayan bir paydaşı veya kamu yararını temsil ediyor.

Çin’de piyasanın ve devletin gelişen ekonomideki değişken rolleri henüz kesin olarak tanımlanabilmiş değil. Modelin detayları muhtemelen pragmatik hesaplamaların sonrasında ortaya çıkacak. Ancak şurası kesin ki yetkililerin belirlediği ve “Made in China 2025” planlamasında altı çizilen teknolojik güç olma hedefi dinamik ve nispeten daha serbest bir özel sektörün yanı sıra bilimsel gelişmelere ve ileri seviyedeki eğitime yatırım yapan bir devlet modeli gerektiriyor.

Çin’in inovasyon çabalarını devlet gücü ile destekleme uğraşı en başta ABD olmak üzere ekonomik ortakları ile arasındaki ilişkileri geriyor. Ancak Çin bu eleştirileri yatıştırmak için fikrî mülkiyetlere saygı duyulması, gümrük vergilerinin kaldırılması ve bu sayede teknoloji transferinin baskılanmaması gibi talepleri dile getirebilir.

Esas mesele ise devletin rolünün ulusal güvenlik ve teknoloji alanlarında yarattığı kaygı. Yurtdışında iş yapan özel Çin firmaları amaçlarının tamamen ticarî olduğuna ve Çin’in ulusal güvenliği gibi başka ajandalara sahip olmadıkları konusunda güven vermek zorundalar. Hiçbir hükümetten siber araçları istihbaratta kullanmaması beklenemez; ancak hükümetler özel sektörü bu gibi alanlarda kullanmamayı yeğleyebilirler.

Çin’in devlet destekli özel girişimlerinin bu konulardaki hareketlerinin incelenmesi ve tespit edilmesi bir hayli zor. Düşük maliyetli sermayeye ulaşma konusunda ayrıcalıklılar ve iç piyasadaki rekabetten de muaflar. Daha da önemlisi, hükümet hissedarları kontrol ettiği zaman, ticarî çıkarlar ile devlet amaçlarını birbirinden ayırmak imkânsız hale gelebiliyor.

İnternet üzerinden gerçekleştirilen sınır ötesi yatırımlara çıkartılan engeller de oldukça fazla ve kalıcı gibi. Bu alanda da devletin içeriğe veya verilere olan ulaşımı kısıtlaması veya düzenlemesi dâhil pek çok uygulama imkânsız olmasa da oldukça zor görünüyor.

Kısa vadede gelişmekte olan Batı modeli ile bir çakışma olası gözükmüyor. Çin ve Batı arasında, özellikle de devletin piyasadaki rolü ile ilgili tartışmaların yarattığı gerginlikler gündemde kalmaya devam edecektir. Ancak piyasa odaklı kalkınma yolu bu gerginliğin yoğunluğunu düşürmeye yardımcı olacaktır. Piyasanın ve devletin sorumlulukları arasında daha net çizgiler çizmek ve tanım alanları belirlemek ilişkilerde daha ileri aşamalara geçmek adına çok büyük bir engeli ortadan kaldıracaktır. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.