• 19 Haziran 2018
  • Abdullah Gülsever
  • 0
Paylaş

“Ölüm yaşama iradesinin ve daha da özelde onun için
temel ve elzem olan benciliğin tabiattın akışı içinde
aldığı büyük tazirdir ve varoluşumuz için bir ceza
olarak düşünülebilir. Ölüm maddi-hissi hazla doğumun
birleşip oluşturdukları düğümün acıyla sancıyla
çözülmesidir;O şiddetli yıkımdır ve hakiki tabiatımızın
temel hatasını dışarıdan haykırır: Büyük uyanıştır ölüm.” (1)

Arthur Schopenhauer, felsefi düşüncelerini oluştururken içinde bulunduğu dönemin olumsuz şartlarından etkilenmiş, eserlerine karanlık bir tema hâkim olmuştur. Bu nedenle kendisi dönemin karamsar filozofu olarak nitelendirilmiştir.

Schopenhauer’un özellikle de hayat ve var olmak üzerine düşünceleri çok daha amansız bir karamsarlığa sahiptir. Onun felsefi düşünceleri insan merkezlidir. İnsan yaşamına dair önemli olan her konuda düşünce geliştirmiştir. Schopenhauer’un felsefesi aynı zamanda bir irade felsefesidir. Ona göre irade en mükemmel şeklini, işlevini insanda gerçekleştirmektedir.

“İnsanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özellikler nelerdir” sorusuna diğer filozoflar gibi Schopenhauer da cevap aramıştır. Daha çok insan eylemlerini diğer eylemlerden ayıran temel ölçütler üzerinde durmuştur. İnsan yaşamının en önemli konularından biri de ölüm ve ölüm korkusu olmuştur. Ölümün insan yaşamındaki yeri ve insanın ölüm korkusuyla nasıl baş edilebileceği gibi sorular sadece insanın üzerine düşünüp bir çıkarımda bulunacağı konulardır.

Schopenhauer, insanın ölüm karşısındaki tavrını anlayabilmemiz için onu diğer tüm canlı varlıklardan, özellikle hayvanlardan, ayıran yönlerini tespit edip ona göre bir çıkarımda bulunmamız gerektiğini ifade etmektedir. Ölümle hakiki varlığımızın yok olmazlığı hakkındaki yanlış fikirlerden kendimizi kurtarmamız gerektiğini Schopenhauer’un şu sözlerinden anlayabiliriz: “Onu önce hayvanlarda incelemeye karar vermediğimiz ve kendimiz için de övüngen ölümsüzlük ismi altında onlardan ayrı bir sınıf talep ettiğimiz sürece ölümle hakiki varlığımızın yok olmazlığı hakkında yanlış fikirlerin tutsağı olmaktan kurtulamayacağız.” (2) Schopenhauer, hayvanlarla ortak yönlerimiz olduğunu ifade etmekle birlikte hakiki varlığımızın yok olmazlığının gerçek bilgisine bizi götürecek yolun ilk koşulunu şöyle belirlemiştir: öncelikle hayvanlarla ortak yönlerimizi kabul etmeli ve bundan hareketle bizi onlardan ayıran en belirgin özellikleri bulmalıyız.

İnsanları ve hayvanlardan ayıran özelliklerin ne olduğuna baktığımızda Schopenhauer’un da belirttiği gibi insanın bir öz bilince ve soyut düşünme yetisine sahip olduğunu görürüz. Geçmişine dönüp bakması, gelecek kaygısı, niyet, planlı hareket etme gibi özellikleri kendinde bulunduran, soyut düşünebilme yeteneğine sahip tek canlı varlık insandır.

Ölümün kesinliğinin bilgisi yalnızca insanlarda vardır. İnsanın kendi ölümü üzerine kurduğu özel ilişki hayvanlarda görülmez. Sadece insan kendisi üzerine düşünüp bir çıkarımda bulunabilir. Schopenhauer’un ifade ettiği gibi “Yalnızca insan, soyut kavramlar içinde, kendi ölümünün kesinliğini taşır.” Öte yandan ölüm korkusunun her türlü bilgiden bağımsız olduğunu ifade eden Schopenhauer, ölüm korkusunun sadece insanlarda değil hayvanlarda da olduğunu savunmaktadır. “Hayvan ölüme dair gerçek bir bilgiye sahip olmaksızın yaşar; dolayısıyla herhangi bir hayvan teki kendisini ancak sonsuz olarak idrak ettiği için türünün mutlak yok olmazlığını ve ölümsüzlüğünü doğrudan tadar.” (3)  Hayvanlar, ölümden gerçekte ne olduğunu bilmeksizin kaçarlar çünkü bu kaçış içgüdüseldir. Bu nedenle insan da doğası gereği bir hayvan olduğundan, insanın duyduğu ölüm korkusunun arkasında insanı hayvandan ayırt eden özellikleri bulunamaz. Çünkü “doğan her şey daha başından bu korkuyu dünyaya beraberinde getirir.” (4) Bu sebepten ötürü yok olma korkusu, türünü devam ettirme çabası gibi her hayvanın kendisinde mevcuttur. Schopenhauer’a göre hayvanların kendilerini ve yavrularını tüm tehlikelerden koruma çabası sadece acıdan kaçınma değil aynı zamanda bu ölüm korkusundan ötürüdür. Çünkü ölüm yok oluşa işaret eder ve insan da hayvan da bu yok oluştan kendilerini korumaya çalışır. Schopenhauer, insanların ve hayvanların bu şekilde davranmalarının sebebinin yaşama iradesi ve ölüm karşısında zaman kazanmak istemeleri olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden insanda da hayvanda da yaşama iradesine sahip oldukları için yaşama sınırsız bir bağlılık söz konusudur.

Schopenhauer’un felsefesi insan merkezli olmakla birlikte bir irade felsefesidir. Onun için, Kant’ta da geçen “kendinde olan şey” ifadesini, irade kavramı açıklamaktadır. Bütün her şeyin temelinde irade vardır. İrade her türlü canlının sahip olduğu yaşama isteğidir. Schopenhaur’a göre yaşama iradesi insanın en iç özüdür. Bu nedenle iradenin bilgiden yoksun ve kör olduğunu savunmaktadır. Çünkü irade doğuştan bizim hakiki iç varlığımızın özüdür; bilgi ise sonradan öğrendiğimiz bir şeydir. Bilgi iradeye yabancıdır. Bu sebepten ötürü bilgi ve irade çatışır. İkisi arasındaki çatışmaya dair yargılarımızın, bilginin iradeye karşı zaferini takdir edeceğini ifade eden Schopenhauer için “yaşama iradesi kendisini bireye açlık ve ölüm korkusu; türe ise cinsel dürtü ve dölü için müşfik ihtimam olarak gösterir.” (5) Bu nedenle diyebiliriz ki Schopenhauer için irade doğadaki tüm canlı varlıklarda etkili bir güç olarak varlığını sürdürmektedir.

Schopenhauer’a göre ölüm korkusu bilgiden bağımsızdır. “Kötülüklerin en büyüğü, her yerde tehdit edebilecek en kötü şey ölümdür; en büyük korku ölüm korkusudur. Hiçbir şey bizi başkalarının hayatına kasteden tehlike kadar en canlı alakayla karşı konulmaz derece heyecanlandırmaz; hiçbir şey bir infazdan daha korkunç değildir.” (6) Dolayısıyla ölüm korkusunu bilmek için ölümün bilgisine ve onun bilincinde olmaya gerek yoktur. Çünkü insanların ölümden korkmalarının nedeni akıl ve ölümün kesinliğinin bilgisine sahip olmaları değildir. Aksine tüm canlı varlıklarda olduğu gibi insanda da ölüm korkusu doğuştandır.

Dipnot:

(1) Arthur Schopenhauer, Ölümün Anlamı, çev.Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, 2013, s.54.
(2) Ibid, s.81.
(3) Ibid, s.50.
(4) Ibid, s.53.
(5) Ibid, s.86.
(6) Ibid, s.53.

Kaynakça:

Schopenhauer, A.Ölümün Anlamı, çev.Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, İstanbul-2013
Schopenhauer, A. Hayatın Anlamı, çev. Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, İstanbul-2008
Durant, W. Felsefenin Öyküsü, çev. Ender Gürol, İz Yayıncılık, İstanbul-2015
Sarıkavak, K. Schopenhauer’da İnsan-İrade İlişkisi, TSA/ Cilt: 6, S:3, Aralık 2002
Özen, Y. Değerler Felsefesi Açısından İrade Ve Bileşenleri, sbe.giresun.edu.tr
Soysal, D. Schopenhauer’da Ölüm Ve Ölüm Korkusu Üzerine, Tabularasa Dergisi

Yazar: Abdullah Gülsever

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Abdullah Gülsever

Ege Üniversitesi felsefe bölümünden mezun oldu. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapmaktadır. Felsefe, pozitif bilim, sosyoloji ve psikoloji ile ilgili pek çok konuya meraklı, öğretmekten çok öğrenmeyi sever ve öğrendiği şeyleri paylaşmayı tercih eder.