Türkiye'nin Suriye'deki açmazı ne

Sözün Özü; Kendi ayakları üzerinde kendi kafasını taşımayan bir güç, bölgesel aktör olamaz...

Dış politikada ve ekonomide ülkelerin bugünden yarına kapasite artırması, ölçek büyütmesi olanaksızdır. Bütüncül bir strateji, kısa – orta – uzun vadeli planlama, topyekûn seferberlik, milli mutabakat gerekir. Diplomasi tarihi, iki büyük emperyalist paylaşım savaşı, Soğuk Savaş dönemi ve son çeyrek yüzyıldaki gelişmeler hep bunu kanıtlamıştır. Ne ki, sabık başvekil Davutoğlu, böyle düşünmüyordu. Türkiye’nin düzen koyucu ülke olduğunu söylüyordu. Ona göre; Türkiye, onunla birlikte bölgesel güç olmayı da aşıp, küresel aktör adayı olmuştu. Sonuç ortada…

Yeni Osmanlıcılık, Abdülhamitçilik, mezhepçilik, selefi, Vahabi, tekfirci yapılara, Müslüman Kardeşler örgütüne (İhvan) yönelik sahiplenici, koruyucu, destekleyici siyaset başarısız oldu. Ortadoğu’nun sözcüsü, İslam dünyasının öncüsü, bölgenin lideri, Arap dünyasının önderi olma iddiası çöktü. Çökmesinin birkaç nedeni var:

1) Biz Türk’üz, Arap değil. Arap dünyasının lideri olmamız nesnel olarak, kategorik olarak imkânsız. Yunanistan’ın Türk dünyasının lideri olması ne kadar mümkün ise Türkiye’nin de Arap dünyasının lideri olması da o kadar mümkün.

2) Arap dünyasının Türkiye’den böyle bir beklentisi yok. Tersine, aralarındaki bütün çekişmelere rağmen, Türkiye’nin Arap dünyasına lider olmasına tamamı karşı.

3) Türkiye’nin böyle bir devlet kapasitesi, ekolojik hakimiyeti, hegemonya kabiliyeti yok.

4) Türkiye’nin bu yönelimine bölgesel ve küresel dengeler de cevaz vermiyor. Maddeler çoğaltılabilir...

Dahası var. NATO tarihinde Rus uçağı düşürmek, SSCB dağıldıktan, Varşova Paktı yıkıldıktan, Doğu Bloku tarihe karıştıktan, Berlin Duvarı çöktükten sonra Türkiye’ye nasip oldu, 2015 Kasım ayında. 2016 Aralık ayında da, Rusya Federasyonu’nun Türkiye’deki büyükelçisini bir polis memuru öldürdü. Rus uçağı düşürüldükten sonra, bu olayı sahiplenmek için yarışanlar, bir süre sonra Rusya’dan özür diledi. Sonra Rusya ile ilişkileri düzeltmek için büyük çaba harcadı. 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında ise Putin’e teşekkür etti. Mesele şu ki; Türkiye’nin dış politikasının öngörülebilir ve güvenilir olmadığını düşünenler arasında Rusya da var.

NATO ZİRVESİ NEYİN İŞARETİYDİ

Belleklerimizi tazeleyelim. FETÖ’cü darbe girişiminden bir hafta önce, 8-9 Temmuz 2016’da Varşova’da toplanan NATO Zirvesi, sadece zirvenin yapıldığı kentin, Soğuk Savaş boyunca SSCB’nin öncülük ettiği pakta adını vermesi nedeniyle değil, aynı zamanda NATO’nun Rusya’yı yakın çevresinden kuşatma hamlesinin bir kez daha dillendirilmesi nedeniyle de önemliydi. Yani zamanlama kadar mekân da manidardı. Soğuk Savaş sonrasındaki en önemli NATO zirvelerinden biri olarak kayda geçti. NATO, Karadağ’ın örgüte katılmasının ilanıyla üye sayısını 29’a yükseltti. Avrupa Birliği’nin üye sayısı ise İngiltere’nin çıkmasıyla 27 oldu. Her iki emperyalist örgüte de üye olan ülkelerin sayısı 21.

Varşova Zirvesi’nde, Baltık Üçüzleri (Estonya, Letonya, Litvanya) ve Polonya’ya 4 tabur yerleştirmeye karar verdi NATO, yani ABD. Almanya, son yıllarda yaptığı üzere ABD’nin her talebine destek vermedi. Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Ukrayna, İran gibi başlıklarda ABD ile birebir örtüşmeyen tutumunu göstermeye çalıştı. “Rusya’yla gerilimi artırmayalım, diyalogu kuralım. Avrupa’da kalıcı güvenliğe, Rusya’ya karşı olarak değil, Rusya’yla birlikte ulaşabiliriz” dedi. Zirve sonrası çok önemli bir hamle yaptı. Irak’ta üs kuracağını açıkladı. Varşova Zirvesi’nde ABD, Karadeniz’de bayrak gösterme iddiasını yineledi. Malum; Karadeniz’e sahildar üç NATO üyesini (Türkiye, Bulgaristan, Romanya) ve ABD’nin güdümünde olan, henüz NATO üyesi olmayan iki ülkeyi (Gürcistan, Ukrayna) kullanarak, Karadeniz’i bir NATO gölü yapmak istiyor.

Buna karşılık Rusya da geri adım atmıyor. Tersine atak yapıyor. “NATO’nun genişlemesi bizim için öncelikli tehdittir” diyor. Suriye’de, Irak’ta, İran’da nüfuzunu artıyor. İran’dan uçak kaldırıp Suriye’deki IŞİD hedeflerini vuruyor. Türkiye’yle ilişkilerini kendi istediği yönde geliştiriyor. Öyle ki, hayata geçme ihtimali söz konusu olmasa da, şunu söyledi: “Türkiye İncirlik Üssü’nü, terörle mücadele kapsamında Rus uçaklarına açsın”. 145 milyon nüfusu içinde 20 milyona yakın Müslüman nüfusu olan (toplam nüfusun yüzde 15’i) Rusya, İslam ülkeleriyle de ilişkilerini gelişiyor.

ABD’NİN HESABI TUTAR MI

ABD, Suriye’de inisiyatifi Rusya’ya kaptırdı. Irak’ta inisiyatif ise ABD’de. Ama taraflar, diğer tarafın etkili olduğu ülkelerde öne çıkmanın yollarını arıyor. Bölgedeki müttefik devletleri, terör örgütleri de dahil devlet dışı aktörleri bu amaçla kullanıyorlar. ABD’nin IŞİD terör örgütünü bitirmek istemeyişi; Rusya’nın PKK – PYD terör örgütlerini terör örgütü olarak tanımayışı, onlara Moskova’da büro açma izni verişi, onlarla iletişimini güçlendirme arayışı dikkat çekiyor. ABD, Suriye askerlerini vuruyor. Rejim karşıtlarına uçaksavar, tanksavar füzeleri, PKK – PYD terör örgütüne zırhlı araç veriyor. Cumhuriyetçi Parti’nin şahin isimlerinden John McCain, daha da ileri gidip, gerekirse Rus ve Suriye uçaklarının vurulabileceğini bile söyledi geçenlerde.

ABD, sözde Irak’ın toprak bütünlüğünü savunsa da, özde ülkeyi fiilen üçe böldü. Musul’da özerk bir yapı kurmak istiyor. Bu özerk yapıda Nuceyfi liderliğinde Sünnilerin, Barzani liderliğinde Kürtlerin etkili olmasını istiyor. Bölgede ABD’nin etnik, mezhepsel ayrılıkları kaşıması, mezhep çatışmalarını kışkırtması bu hedefe yönelik. IŞİD terör örgütü de, Nuceyfi de, Barzani de ABD denetiminde. IŞİD’in Musul’u işgal etmesi, Barzani’nin Kerkük’ü almasının önünü açmıştı. IŞİD terör örgütü Musul’a saldırdığında, Nuceyfi Musul valisiydi. En küçük bir direniş göstermedi. Kenti adeta IŞİD’e ikram etti. Utanmasa, şehrin altın anahtarını verecekti.

ABD’nin hedefi şu: Irak’ta Musul’un Sünnilerin denetimindeki bölgesi ile Suriye’deki Sünni bölgesinin; Suriye’deki Kürt özerk bölgesiyle de Irak’taki Barzani denetimindeki bölgenin birleşmesi. Yani; Suriye ve Irak’tan kopan etnik düzlemde bir Kürt bölgesi, mezhepsel düzlemde yine iki ülkeden kopan bir Sünni bölgesi kurmak. ABD, IŞİD terör örgütünden kurtarılan yerleri PKK – PYD terör örgütüne vermek istiyor. Rusya ise IŞİD’den kurtarılan yerlere Suriye rejiminin yerleşmesine çabalıyor. Rusya, 30 Eylül 2015’te, o döneme dek her türlü desteği verdiği Suriye rejimine hava kuvvetleriyle de destek vermeye başlamıştı. İran; Irak ve Suriye’nin bütünlüğü konusunda çok hassas. Rusya ise Suriye’nin bütünlüğünü istemekle birlikte, bunun giderek daha güç olduğunu görüyor. B, C, D planlarını yapıyor. Suriye için bir anayasa hazırlaması, dahası PKK – PYD’nin yazdığı anayasayı alıp incelemesi bunu gösteriyor. Suriye’de federal bir yapıya giderek daha sıcak bakıyor. Federal bir yapının kaçınılmaz olarak bölünmeyle sonuçlanacağını da biliyor elbette.

Sözün Özü: Kendi ayakları üzerinde kendi kafasını taşımayan bir güç, bölgesel aktör olamaz.

Barış Doster

Odatv.com

barış doster odatv dış politika arşiv