Yaşar Kemal neden böyle bağırdı

Yıl 1967. Sovyet Yazarlar Birliği; yazarlarımızdan Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Melih Cevdet Anday, Nevzat Üstün’ü Moskova’ya davet etti...

Dünyaca ünlü Sovyet piyano Virtüozü Emil Gilels İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın da alkışladığı ünlü bir piyanistti. Gilels’i yıllar sonra tanıdım. Önce Moskova’nın Çaykovski Konser Salonu’nda vermiş olduğu resitalinde dinledim (1967). Bir sanatçının çok uzun süre, dakikalarca ayakta alkışlandığına o zaman tanık olmuştum. Rus Halkının sanata ve sanatçıya olan ilgisinin böylece tanığı oluyordum. İki yıl sonra Emil Gilels İstanbul’da Ömer Umar’ın emprezaryoluğunda Şan Sineması’ndaki konserinde bulundum ve sanatçı ile tekrar buluştum. Aslında, 1957 yılında Emil Gilels Saray Sineması’nda resital verdi. Savaş sonrasında Bay Franko’nun yönettiği Kontiya Emprezeryo Müzik Merkezi Sovyet Rusya’dan ve Batı’nın ünlü sanatçılarını davet ediyor ve Saray Sineması’nda çok başarılı konserler veriliyordu. Ben, o dönemde müzik yorum haberlerini yazıyordum. Emil Gilels’in resitalini izledim, bitiminde Franko Bey’e teşekkür ettim. “Bugüne kadar böyle büyük bir piyanisti dinlememiştim, bunun için size teşekkür ediyorum” dedim. “Gilels ile konuşayım, bir söyleyişi yapar mısın?” dedi. “Emil Gilels ile söyleyişi yapmaya hazır değilim” diye yanıt verdim. Gülümsedi ve “haklısın” dedi.

Emil Gilels’in Şan Sineması’ndaki resitallerinden sonra İstanbul’da bir süre kdinlendi. Nişantaşı’ndaki Maçka Oteli’nde kalıyordu, eşiyle birlikte. Benim evimde yüz elli metre ileride, Abdi İpekçi Caddesi’ndeydi. Tanışmamız dostluğa dönüştü. Eşiyle birlikte İstanbul’un görülmesi gereken tarihi yerlerini gezdiriyorduk. Böylesi yakın bir dostluk doğunca konular genişlemişti. İdil Biret ile nasıl tanıştığını sormuştum:

“İdil Biret’i 14 ve 15 yaşlarında Paris’teki konserlerinde izledim. Geleceğin büyük virtozü olduğunu anlamıştım. İkinci konserinden sonra İdil Biret’e Sovyet Rusya’ya davet edeceğimizi söyledim.”

Bir yıl sonra İdil Biret, Sovyetler Birliği’ne konserler vermek üzere davet edildi. Sovyet Rusya’nın bütün müzik etkinliklerini Goskonser düzenliyordu. Sekiz konser vermek üzere İdil Biret Paris’ten Moskova’ya uçtu. İlk resitalini Moskova’nın ünlü Çaykovski Konser Salonunda verdi (1956). 1967’de konseri izleyen ünlülerden, İdil Biret’in resitaliyle ilgili izlenimlerini dinlemiştim. Bu olay öylesine gelişmişti ki, yakında yayınlayacağım İdil Biret’le ilgili bir kitabımda bu ünlülerin adlarıyla, izlenimlerini de anlatıyorum. Yine oradaki dostlarımın anlattığına göre, İdil Biret dakikalarca süren alkışlar almıştı. Konser salonundan çıkıp, kalacağı otele gitmek için bindiği otomobilini, konserini izleyen izleyiciler havaya kaldırmaya çalışmışlar.

Bunu İdil Biret’e sorduğumda doğrulamış ve “böyle bir olayla ilk kez karşılaştığım için çok şaşırmıştım” diye sözünü tamamlamıştı. Rusya’da gördüğü ilgi öylesine büyüktü ki, sekiz konser, on altı konsere çıkarılmıştı. İşte İdil Biret, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında başlayacak kültürel ilişkilerin ilk sanat elçisi oldu. Zaten ülkemizin çok sesli müzik alanındaki ilk virtüözü değil miydi?

KONSTANTİN SİMONOV VE ARKADAŞLARI

Yıl 1963. Dışişleri Bakanlığı’mızın davetlisi olarak ünlü Sovyet Yazarları, Konstantin Simonov, Mustay Karim ve Türkolog Radifish ülkemize geldi. İstanbul’da bir hafta ağırlandılar. İlk sordukları yazar ismi Aziz Nesin oldu. Aziz Nesin’in kitapları Rusya’da yayınlanıyor ve büyük ilgi görüyordu. Aziz Nesin ile buluştuk. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Burhan Felek Salonu’nda basın toplantısı düzenledik. Basın toplantısına, basından ve birçok ünlü yazarlardan konuklar çağırdık. Bakanlığın konuğu olarak bu üç yazarı İstanbul’da gezdirmek görevi bana verildi. Onlara İstanbul’un görülmesi gereken yerlerini tanıttım. Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Saray’ı, Ayasofya Müzesi gibi önemli yerleri gezdirdim. Bir hafta sonra uğurladık ve mutlu olarak ülkelerine döndüler.

SSCB BAŞBAKANI KOSİGİN GELİYOR

Sovyet Rusya Başbakanı Aleksey Kosigin (1904-1980) 1965 yılında hükümetimizin davetlisi olarak Ankara’ya geldi. İki ülke arasında ekonomik ve kültürel antlaşmalar sağlandı. Başbakan Kosigin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde iki ülke arasında dostluk ilişkilerini vurgulayan bir konuşma yaptı. Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan bu dostluğun, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden canlanmasından duyduğu mutluluğu belirtti. Tercümanlığını Moskova Radyosu Türkçe Yayınlar Şefi Türkolog Mustafa İhsanov yaptı. Bu ünlü Azeri Türkolog’un hazırladığı Türkçe-Rusça, Rusça-Türkçe iki büyük sözlük ülkemizde de yayınlandı.

YAZARLARIMIZ MOSKOVA’DA

Yıl 1967. Sovyet Yazarlar Birliği; yazarlarımızdan Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Melih Cevdet Anday, Nevzat Üstün’ü Moskova’ya davet etti. Aynı tarihte merkezi Moskova’da olan Uluslararası Dostluk Birliği Merkezi’nden davet aldım. Yazarlarımızı Mayıs ayı sonlarında Galata’dan uğurlamaya gittik. Ben de oradaydım. Ünlü yazarlarımız Rus yolcu gemisi ile Galata’dan Odesa’ya gideceklerdi. Rus yolcu vapuru rıhtımdan ayrılırken Yaşar Kemal yüksek sesle bağırdı:

“Ulan Allahsızlar Moskova’ya Moskova’ya diye bağırıp durdunuz. İşte şimdi Moskova’ya gidiyoruz, rahat edin.”

Sözleri alkışlarla karşılandı…

Odesa’dan yazarlarımızı Moskova Yazarlar Birliği’nden Türkolog Vera Feonova ile Ekber Babaev karşıladı. Uçakla Moskova’ya döndüler. On günlük güzel bir program uygulandı yazarlarımıza ve çok mutlu olarak iyi ağırlanmanın verdiği duygular içinde ülkemize döndüler. Ben, trenle Moskova’ya gidecektim. Romanya vizesinden sonra, Bulgar Başkonsolosluğu’ndan vize almaya gittiğimde elimde Rusya vizesi vardı. Bana vizeyi verirken, beni bir hafta Sofya’da konuk edeceklerini söylediler. Kabul ettim. Trenle Sofya’ya geçtim, garda karşılandım. Orada bir hafta boyunca Bulgar Tiyatrosu’nu, Opera ve Balesini, Operetini, Senfoni Orkestraları’nı her gün bir etkinliği izleyerek, yedinci günün sonunda Moskova’dan gelen yolcularını bıraktıktan sonra tekrar geri dönen Sovyet trenine bindim. Bulgar görevlisi pasaport kontrolünü yaptı ve gitti. Hemen ardından kompartımanımın bitişiğinde genç bir delikanlı yanıma, “Ağabey Türk müsün?” diye sordu, güzel Türkçe konuşuyordu. “Evet” dedim. “Anam sizi görmek istiyor, bizim kompartımanımıza gelir misiniz?” dedi. Birlikte kompartımanına girdik, annesiyle tanıştırdı. Hem oğlu, hem de annesi Türkçe konuşuyorlardı. Kadın buyur etti, “Ben, otuz yıl önce İstanbul Ortaköy’den kalkıp Sofya’ya gelen Ermeni asıllı Türk yurttaşıyım. Burada evlendim. İki oğlum oldu, biri gazeteci, diğeri de bu yanımdaki oğlum. Şimdi Erivan’a gidiyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nda gözlerini kaybeden ağabeyimi ve ailesini ziyarete gidiyoruz.”

Onlarla konuşurken, trende görevli bir Rus kadın geldi; şeftrenin beni davet ettiğini söyledi. Görevlinin odasına gittik, beni ayakta karşıladı. Oturunca konuşmaya başladı. Bir küçük kadeh votka ile tanışmamızı ve dostluğumuzu kutladık. “Sizinle dostuz, Türkleri seviyoruz, Nazım Hikmet’i tanıdım. Ungen’e girdiğimizde restoranımız olacak, sizi kendi topraklarımızda ağırlamak isteriz” dedi.

Ve Bana Nazım’dan, Saman Sarısı diye başlayan şiirinin iki dörtlüğünü Rusça ezbere okudu. Bir süre sohbet edip, kompartımanıma geri döndüm. Uzun tren yolculuğu asıl şimdi başlamıştı. Nazım’ın şiiri ile beni karşılayan bir emekçiydi sonunda. Rus şairlerinden Yesenin ve Mayakovski’den de birkaç şiir okudu ve teşekkür ederek kompartımanından ayrıldım. Uzun tren yolculuğu işte şimdi başlıyordu…

Hayati Asılyazıcı

Odatv.com

Kapak fotoğrafı: Cem Talu

Yaşar Kemal neden böyle bağırdı - Resim : 1

aziz nesin yaşar kemal melih cevdet anday Nevzat Üstün Moskova arşiv