Cemaat'in darbe girişimi daha ileri hamlelerin ilk adımıydı

Emperyalizm uydusu liberallerin verdiği akılla; düne kadar FETÖ’den beslenen yandaşların önerileriyle, Atatürk düşmanı kadroların tavsiyeleriyle FETÖ’ye karşı mücadele edilemez.

Cemaat'in darbe girişimi daha ileri hamlelerin ilk adımıydı

FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, ABD ve Avrupa sade suya tirit açıklamalar yaptılar. Belli ki, kalkışma başarıya ulaşsa, FETÖ ile çalışmaya hazır ve isteklilerdi. Türkiye’ye samimi biçimde geçmiş olsun demediler. Halen Türkiye’yle yürekten bir dayanışma içinde değiller. Aksini iddia etmek için, Abant Platformu müdavimi olmak, Türk’süz, Atatürk’süz anayasa hazırlamak, açılımı sürecini, Oslo müzakerelerini savunmak, yetmez ama evet güruhundan olmak gerekir. Çokturlar. Mehmet Altan’dan Eser Karakaş’a, Levent Köker’den Ufuk Uras’a, medyada, üniversitede, siyasette boldurlar. Tarikatlara sivil toplum örgütü diyen Nilüfer Göle’den Aydın Uğur’a dek, sosyologdurlar. İktidarı ve muhalefeti, TÜSİAD’ı ve HDP’yi aynı anda idare ederler. Cehaletin örgütlü ve kurumsal olduğu üniversitede, basında çoğunlukturlar.

Darbe girişimi, bugün FETÖ’ye söven siyasilerin, gazetecilerin, akademisyenlerin de makyajını, cilasını döktü. Arşivler, bunların FETÖ’ye, o günlerdeki adıyla cemaate”, verdikleri destekle dolu. Kimlerin kendisi veya eşi milletvekili oldu? Kimler adaylık için başvurdu? Kimler Pensilvanya’ya gitti? Kimler Abant’tan cebinde dolarla döndü? Kimler FETÖ’nün bankasından uygun koşullarda kredi aldı? Kimler FETÖ’nün üniversitelerinde ders verdi, gazetelerinde yazdı, televizyonlarında program yaptı? Hepsi biliniyor. Bugünlerde FETÖ’ye en çok sövenlere bakın, birkaç yıl önce onu en çok övenler olduklarını görürsünüz. Türkiye’nin gerçek solcuları, yiğit devrimcileri, Atatürkçüleri, fikri müstakim millicileri, ulusalcıları ise tutarlı, kararlı, yürekli mücadelelerini sürdürdüler, sürdürüyorlar.

DARBE GİRİŞİMİ ve EMPERYALİZMİN İHTİYAÇLARI

Darbe girişimini tarihsel bağlamda, emperyalizmin bölgemize yönelik hesapları düzleminde yerli yerine oturtmak için, geçmişe dönelim. Malum; İngiliz emperyalizmi Araplara, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaları karşılığında bağımsızlık sözü vermişti. Bir yandan da Fransa’yla birlikte Sykes–Picot Antlaşması’nı imzalayarak Ortadoğu’yu, Arap topraklarını, Osmanlı coğrafyasını, enerji bölgelerini paylaşıyordu. 100 yıl önce, iki önemli İngiliz casusu (Thomas Edward Lawrance ve Gertrude Bell) Araplar üzerinde çok etkiliydiler. İngilizler emperyalizmin, diplomasinin, istihbaratın kitabını yazan millettir. Ortadoğu’yu, İslam dünyasını bölgenin sakinlerinden ve sahiplerinden daha iyi bilir, daha çok tanırlar. Bölgedeki aktörleri birbirlerine karşı kullanır, kışkırtırlar. Birbirlerine kırdırtırlar.

Hatırlayalım. Adnan Menderes, 1957’de Suriye’ye müdahale etmeyi düşünmüştü, Şam’ın SSCB’ye yakın duran siyaseti nedeniyle. 1958’de ise Irak’a müdahaleye heves etmişti, monarşinin devrilmesiyle birlikte Bağdat’ın Şam, Kahire ve Moskova’ya yönelmesi sebebiyle. Turgut Özal 1990 – 1991 Körfez Bunalımı’nda ABD’nin peşinden Irak’a saldırmak istemişti. “Bir koyup, üç alacağız” demişti. Bölgede Şii – Sünni, Arap – Fars, Arap – Kürt, Türk – Kürt, Alevi – Sünni, Türk – Fars, Arap – Türk gerginliklerinin ABD’nin işine yarayacağını görememek, Türkiye’ye pahalıya patladı.

KALKIŞMA İLK ADIMDI

Günümüze gelelim ve şu soruyu soralım: FETÖ’cü darbe girişimi, Ortadoğu ve Avrasya denkleminde nereye oturuyor? Irak, Suriye, Libya, Yemen fiilen bölünmüş; devlet otoritesi büyük yara almış; ABD Akdeniz’e uzanan Kürt devleti projesinde mesafe katetmiş; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni delerek Karadeniz’de bayrak gösterme çabalarını yoğunlaştırmış, IŞİD’in bir ABD – İsrail ortak yapımı olduğu belgelenmişken, darbe girişimi bu gelişmelerden bağımsız mıdır? Şurası kesin: IŞİD, PKK ve FETÖ terör örgütleri üzerinden hırpalanan Türkiye’nin yaşadığı kalkışma, daha ileri hamlelerin ilk adımıydı. Türkiye’nin tamamen teslim alınmasına, Cumhuriyet’in tasfiye edilmesine, Rusya’nın yakın çevresinde daha fazla kuşatılmasına yönelikti. Bu yüzden emperyalizmin Avrasya’ya egemen olma hesabıyla yakından ilişkilidir.

EMPERYALİZMİN UZANTILARI KİMLER?

Yazının girişinde adı anılan kesimler, Kıbrıs, Ege, PKK terörü, sözde soykırım iddiaları, Kürt meselesi, ulus devlet, yeni anayasa, federasyon gibi temel konularda kimin tezlerini savunuyorlar? ABD ve AB bu konularda kimi tutuyor? Kimler, hangi büyük sermaye çevreleri, siyasiler, gazeteciler, sendikacılar, meslek örgütü yöneticileri, akademisyenler Türkiye’de ABD ve AB’nin uzantısı, uydusu, sözcüsü olarak görev yapıyorlar? Bu sorulara verilecek yanıt, yaşamsaldır. Safımızı belirler. Çünkü batının taşeronluğunu yapanlar nedeniyle Türkiye, darbe girişiminden sonra bir kez daha görüldüğü üzere, kendi ayağına değil, kafasına kurşun sıkıyor. Bu siyasetle bağımsızlığını, bütünlüğünü, egemenliğini koruması olanaksız. Darbe girişimini bahane edip, fırsattan istifade Türk ordusunun kurumlarını, geleneklerini Soros’un TESEV programına uygun biçimde tasfiye edenler, özelleştirmelere hız verenler, kaşla göz arasında İsrail’le Türkiye’nin çıkarları aleyhine anlaşma imzalayanlar, emperyalizmin kukla Kürt devleti projesini önleyemezler.

Dahası var: Rusya, İran’dan kaldırdığı jetlerle Suriye’de IŞİD hedeflerini vururken; Çin Suriye’de çok daha aktif olarak sahaya inip, Suriye’ye askeri yardım, askeri- teknik işbirliği kararı alırken, hatta IŞİD hedeflerini vurmayı konuşurken; Almanya Kuzey Irak’ta askeri üs kurarken, Türkiye şimdiye dek izlediği bölge politikasını daha fazla sürdüremez. Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte, Suriye ve Irak’ı bölmeye, rejimlerini değiştirmeye çalışarak, Türkiye’nin bütünlüğünü koruyamaz. Bölgede dışlanmaktan, yalnızlaşmaktan, kuşatılmaktan kurtulamaz. Misal; Katar’da askeri üs kurup tugay seviyesinde asker bulundurmaya karar veren Türkiye, kendi sınırlarını korumakta zorluk çektiği gibi, Katar’ı kime karşı koruyacağı sorusunu yanıtlayamaz. 2007’de askeri eğitim ve savunma işbirliği anlaşması imzaladığımız, ABD Merkezi Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) ana üssünün bulunduğu Katar ve Türkiye’nin ortak düşmanı kim? Uzun yıllar Müslüman Kardeşler örgütüne (İhvan) destek veren, birkaç yıl önce Suudi Arabistan’ın baskısıyla bu desteği sonlandıran, hızla Mısır’la ilişkilerini geliştirmeye yönelen Katar’la, hangi ortak paydada buluşuyoruz? Yemen’de Suudi Arabistan öncülüğünde 10 ülkeden oluşan koalisyona destek vermek, yine Suudi Arabistan öncülüğünde 34 ülke tarafından kurulan Teröre Karşı İslam Koalisyonu’nda olmak, Türkiye’ye kazandırmaz, kaybettirir.

Sözün Özü: Emperyalizm uydusu liberallerin verdiği akılla; düne kadar FETÖ’den beslenen yandaşların önerileriyle, Atatürk düşmanı kadroların tavsiyeleriyle FETÖ’ye karşı mücadele edilemez. Emperyalizm ve içerideki uydularıyla mücadelenin tek yolu, Atatürk’ün Kuvayı Milliye ruhu, Müdafaai Hukuk programı ve Cumhuriyet Devrimi’dir.

Barış Doster

Odatv.com

cemaat darbe FETÖ arşiv