MİT neden yabancı parmağı olan darbelerde hep uyudu

MİT, Kemalist nitelikli darbe hazırlıklarını ve girişimlerini rapor edegelmiş, ne var ki başka nitelikteki ve özellikle yabancı parmağı olan darbe ve darbe girişimlerinde ‘uyumuştur’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrasında El Cezire televizyonuna verdiği mülakatta aynen şunları söyledi:

"Daha sonradan öğrendik tabii ama önce beni eniştem haberdar etti. İlk önce ciddiye almadım. Ama sonra istihbarat ve çeşitli kanallardan teyit edilince gerekli adımları attık. O zaman Enerji Bakanı ile beraberdim. Otelden ayrılmak için gerekli adımları attık. Sonra Dalaman’dan İstanbul’a geldik." (El Cezire, 20 Temmuz 2016)

Sonradan gırgır konusu da olan ve istihbaratın başına eniştenin getirilmesi geyiğine de yol açan bu açıklama istihbarattaki zafiyeti çok net olarak ortaya koyuyor.

15 TEMMUZ’DA VE ÖNCESİNDE…

Hatırlayalım…

1) MİT, darbe için hareketlenme başladığında ancak darbeyi fark ediyor ama “darbe” olarak değil o da; lokal bir “hareketlenme” olarak... Bu sırada saat 16.00...

2) MİT Müsteşarı Hakan Fidan 16.30’da Genelkurmay’a gidiyor ve aldığı lokal hareketlenmeyle ilgili duyumu Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’la paylaşıyor.

3) MİT Müsteşarı Fidan daha sonra Yenimahalle’deki makamına geçiyor ve 18.30’da yardımcısını Genelkurmay’a gönderiyor.

4) Bu gelişmeler sonrasında Genelkurmay Başkanı Org. Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı’nı lokal hareketlenme ihbarı gelen Kara Havacılık Okulu’na gönderiyor İzmir’e gidecek bahanesiyle… Aynı zamanda bilahare uçuşları durdurma ve zırhlı araç hareketlerini durdurma emri veriyor. Fakat emirleri alanların anlaşıldığı kadarıyla bir kısmı yerine getirmiyor.

5) Bütün bu gelişmeler olurken MİT Müsteşarı da Genelkurmay Başkanı da sorumlu olduğu Başbakan Yıldırım’a bilgi vermiyorlar. Başbakan ve Cumhurbaşkanı darbe girişimini sağdan soldan duyuyor ilerleyen saatlerde ki, zaten darbeciler gece harekete geçecekken erken harekete geçmek zorunda kalıyor. Cumhurbaşkanı, 15 dakika ile kurtuluyor, Başbakan İstanbul’dan Ankara’ya geçerken karayolundan, ateşe maruz kalıyor.

6) Özetle, MİT’in ne haberi var ne de haberdar olunca haber veriyor! Genelkurmay da aynı şekilde! Belki de olayın boyutunun da farkında değiller ve bastırabileceklerini düşünüyorlar ‘aşırı özgüvenle’.

7) Bu darbe girişiminin istihbarat zaafını olduğu gibi yönetim zaafını da ortaya koyması söz konusu. Düşünün; cemaat 30 yılı aşkındır askeriyede örgütleniyor, okulları ele geçiriyor, sınavlara müdahale ediyor, askeri liseler yerine sivil liselerden gelenlerden harp okullarına öğrenci devşiriyor. GATA’da at oynatıyor, akademilerde kumpaslar kuruyor, kumpas davaları açıyor vb. Hadi bütün bunları izlemiyor, gereğini yapmıyorsunuz… Peki, bu konularda yazılan onca kitabı, yazı dizisini, iddianameyi, makaleyi nereye koyacağız? Bunları “açık istihbarat” olarak değerlendirme yoluna neden gitmediniz? Neden kulağınızın üstüne yattınız? Bu bir istihbarat zafiyetinde de öte görevi ihmal değil de nedir?

Önceki darbe ya da darbe girişimlerinde neler olmuştu peki istihbarat açısından. Geriye dönüp bir bakalım…

ÖNCEKİ DARBE VE DARBE GİRİŞİMLERİNDE MİT

Önce şunu hatırlayalım; MİT AKP dönemine kadar askerlerin kontrolündeydi. Müsteşarlar da askerdi. Orgeneral ya da korgeneral-koramiral düzeyindeki müsteşarların yanında MİT’in personel kaynağının önemli bir kısmı Silahlı Kuvvetler’di. MİT’in son asker müsteşarı emekli jandarma genel komutanı Teoman Koman’dı. (İlk sivil müsteşar kurum dışından bir isim olan Büyükelçi Sönmez Köksal oldu. Onu kurum içinden iki sivil müsteşar izledi; Şenkal Atasagun ve Emre Taner. Mevcut müsteşar Dr. Hakan Fidan ise astsubay kökenli, daha sonra akademik kariyer yapmış ve MİT’ten önce TİKA’da görev almış bir isim. Belli ki, AKP iktidarının “kafasına göre” olduğu için liyakatına değil iktidara yatkınlığına bakılarak göreve getirilmiş. Zaten, AKP’den aday adayı olup Cumhırbaşkanının zılgıtından sonra vazgeçti ve göreve iade edildi!) Askerlerin bir kısmının kadrosu askeriyede olsa da MİT’te çalışıyorlardı. Bir kısmı da eski askerdi ve emeklilikleri sonrasında MİT’te çalışmaya başlamışlardı. Böylelikle, asker ve sivil kanat arasında bir gerilim de eksik olmuyordu. AKP döneminde dinleme ve izlemede çok etkili olan GESS sistemi de askeriyeden alınarak MİT’e verilmişti. Bu da askeri istihbaratın elini zayıflatmıştı. Şu kadarını söyleyeyim; askerin kontrolündeki MİT, eskiden evrakının bir örneğini mutlaka askeri istihbarata veriyor, ancak askeri istihbarat bununla sınırlı kalmayarak kendi özgün komplike istihbaratını da yürütüyordu. Asker, sivillerin, hükümetin, siyasi partilerin faaliyetlerini izlerken, siviller de askerin faaliyetini izleyebiliyordu. MİT ajanı Mahir Kaynak’ın 9 Mart Cuntasının faaliyetlerini içlerine sızarak izlemesi buna iyi bir örnektir. 28 Şubat sürecinde bir emniyet mensubunun askerliğini yaptığı esnada Deniz Kuvvetleri’ni izlemesi de yakın zamandaki somut bir örnek.

27 MAYIS: Cüneyt Arcayürek’in Darbeler ve Gizli Servisler kitabında 27 Mayıs 1960 öncesiyle ilgili ilginç bilgiler yer almaktadır. Darbe günlerinde İçişleri Bakanlığı dosyaları arasında DP iktidarının darbeyi önceden öğrendiğine ilişkin çarpıcı bir belge çıkar. Öyle ki, 27 Mayıs’la ilgili çok ayrıntılı bilgiler içermektedir. Hatta söz konusu bilgileri içeren mektup darbeden iki ay kadar önce Cumhurbaşkanına da iletilmiş, o da İçişleri Bakanına havale etmiş ve bu şekilde bilgiler İçişleri Bakanlığı’nın dosyalarına kaldırmıştır. Anlaşılan, ya DP iktidarı mektubun önemini kavrayamamış ya da olayların hızı ve akışı içinde yeterince üzerine eğilmemişti. İş bununla da kalmıyor 27 Mayıs İhtilali öncesinde; bir emekli asker eşi Ankara Valisine gidiyor ve durumu anlatıyor; ne var ki Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında mekik dokuyan Vali kaale alınmıyordu. Bir de Samet Kuşçu olayı var DP döneminde, 27 Mayıs sürecinde önce. Darbe hazırlıklarını ihbar eden ve ABD Başkonsolosluğu’na sığınan Kuşçu’nun girişimi de akamete uğruyor. Kısaca, MİT uyusa da başka ihbarlar var ama siyasi değerlendirme eksikliği ve güç zehirlenmesi var. 27 Mayıs İhtilali gelip kapıya dayanmış, Menderes hala duruma hakim olduğunu sanıyor!

22 ŞUBAT-21 MAYIS: Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962’deki darbe girişimini Başbakan İsmet İnönü önceden öğrenmişti. İçişleri Bakanı, MİT ( O zaman MAH) ve Emniyet’ten, iki kanaldan da haber almıştı girişimi. Aydemir’in 21 Mayıs’taki ikinci darbe girişimi o kadar yüzeyde seyrediyordu ki, bunu öğrenmek için istihbarata bile gerek kalmamıştı.

TURAL OLAYI: MİT, 1969’da Genelkurmay Başkanı Org. Cemal Tural’ın darbe yapacağı istihbaratını net olarak Başbakan Süleyman Demirel’le paylaştı ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın gönüllü olmamasına rağmen Org. Tural’ın emekliye ayrılması sağlandı.

9 MART-12 MART: Yerine atanan Org. Memdug Tağmaç ise Madanoğlu Cuntasının 9 Mart askeri darbe girişimini bastırıp 12 Mart Muhtırası ile başka bir darbeyi gerçekleştirirken, MİT yine devre dışıydı. Daha doğrusu, MİT, Demirel’e bilgi veriyormuş gibi yapıyor ancak topu taca atıyordu! MİT’in Silahlı Kuvvetlere yönelik istihbarat paylaşımı solcu ve Kemalist çevrelere yönelikti. Sürekli olarak MİT’ten emekliliği sonrasında da dezenformasyon yapan Prof. Mahir Kaynak, MİT ajanı olarak sızdığı 9 Martçılarla ilgili olarak bilgi aktarımlarını yıllar sonra Demirel’e MİT’çe bilgi veriliyordu derken de dezenformasyon yapıyordu. (9 Mart 2012, Yeni Şafak) Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi, siyasi otoriteye verilen bilgiler askeriyedeki solcu ve Kemalist hareketlenmelerle ilgiliydi. 12 Mart Muhtırası ise Başbakan Demirel’den gizlendi, ne yapılırsa yapılsın muhtıra öğrenilemedi. Başbakan, şapkasını alıp gitmek zorunda kaldı TRT’de okunan muhtıra sonrasında.

12 EYLÜL: 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesinde Başbakan Yardımcısı Dr. Faruk Sükan darbe hazırlığını Başbakan Ecevit’e rapor ediyor ve o da Cumhurbaşkanı Korutürk’le paylaşıyordu konuyu. MİT’ten ise ses yoktu! Ecevit’i rahatlatan ise Cumhurbaşkanı Korutürk’ün bir askeri darbeye sıcak bakmayacağını ifade eden net sözleri oluyordu. Zaten, 12 Eylülcüler Cumhurbaşkanı Korutürk’ün görev süresinin bitmesini beklemiş, hatta yeni cumhurbaşkanı seçilememesini de krizin derinleşmesiyle beraber fırsata çevirerek gelmelerine haklılık kazandırmaya çalışmışlardı.

12 Eylül döneminin MİT İstanbul Başkanı Nuri Gündeş (ki, asker kökenlidir o da) 12 Eylül darbesini Ecevit’e bizzat bildirdiğini öne sürerken dezenformasyona başvuruyor. ( Sabah,10 Temmuz 2009) Bunu Ecevit doğrulamadı zaten. Hatta Gündeş daha da ileri giderek MİT’in genel olarak darbelere ilişkin üzerine düşeni yaptığını söyleyebilmiştir:

“MİT darbeler konusunda üzerine düşeni yapmıştır. Yani darbeleri bildirmiştir. Mesela ben 12 Eylül darbesini Bülent Ecevit’e bizzat bildirdim.” (Sabah, 10 Temmuz 2016)

SONUÇ

Görüldüğü gibi, MİT, Kemalist nitelikli darbe hazırlıklarını ve girişimlerini rapor edegelmiş, ne var ki başka nitelikteki ve özellikle yabancı parmağı olan darbe ve darbe girişimlerinde ‘uyumuştur’. Demek ki bu davranış tarzı MİT’in ‘genlerinde’ var. İster askerlerin, ister sivillerin yönetiminde olsun MİT siyasi otoriteye tam bağlılık gösteremiyor. En azından 15 Temmuz’da da görüldüğü gibi henüz bilinemeyen ve belki de hiç ortaya çıkmayacak ya da üstü örtülecek nedenlerle tereddüt gösteriyor.

Şunu da belirtmek gerekir ki bazı darbe girişimleri ve darbeler “göstere göstere” gelmiş, belki de siyasiler geçici olarak gelen askeri yönetim sonrasında yeniden koltuğa oturacağı güdüsüyle sessiz kalmışlardır. Bazen de hem sivil irade hem de askeri irade “şarj-deşarj” politikası izlemiştir.

En doğrusu, gizli olması gereken ve ulusal çıkarlara odaklanması gereken MİT’in siyasi otoriteye anayasa ve yasalar zemininde tam bağlılığı, denetlenebilirliği ve parlamentoya hesap verebilirliğidir. Hesap vermeyen ve denetlenmeyen MİT, her zaman bir saatli bombadır ve nerede patlayacağı, ne zarar vereceği de hiç belli olmaz.

M. Ayhan Kara

Odatv.com

MİT darbe arşiv