SEVGİ AKA
Dev boyutlarda yerleştirmeleriyle tanınan sanatçı çift Christo ve Jeanne-Claude Javacheff’in son çalışması ‘Floating Piers’ (Yüzen İskele) Kuzey İtalya’daki Iseo Gölü’nde sergilenmeye başladı.
Suyun üzerinde yürüme hissi veren, suyun hareketiyle dalgalanan iskele ana karayı çevresindeki adalara bağlıyor. 220 bin küpten oluşan, 3 kilometre uzunluğundaki modüler iskeleyi, her biri 5,5 ton ağırlındaki 200 çapa yerinde tutuyor.
3 kilometre uzunluğundaki iskeleyi ve 2,5 kilometrelik yaya yolunu ise 100 bin metrekare kumaş kaplıyor.
18 Haziran’da ziyarete açılan iskele, şimdiden birçok ziyaretçiye ev sahipliği yapmış durumda. 3 Temmuz tarihinden sonra ise 3 kilometrelik iskele kaldırılacak ve kullanılan tüm malzeme geri dönüştürülecek.
Reuters’a verdiği demeçte, “Yüzen iskelenin zamana bağlı haldeki karakteri asıl dinamiğini oluşturuyor” diyen Christo, “Bu eser, uzun yılların en özel anlarıyla ortaya çıktı” diyerek, iskelenin gölde kalacağı süreyi hatırlatıp şöyle ekliyor: “İskeleye 14 ya da 16 günlük bir eser olarak bakmak yerine aynı sürede yapılan bir yolculuk gibi görülmeli.”
Milano’ya 100 kilometre uzaklıkta yer alan Iseo Gölü’nde sergilenen yüzen iskele fikrinin hikayesi ise oldukça ilginç.
1958’te tanışan çift, yüzen iskele fikrini 1970 yılında geliştirmiş.
Christo, 2009 yılında beyin anevrizması nedeniyle hayatını kaybeden Jeanne-Claude’un ölümünden beş yıl sonra İtalya’daki Iseo Gölü’nü ‘en ilham verici yer’ olarak belirlemiş.
Javacheff çiftinin hikayesi
Bulgar sanatçı Christo, 2009 yılında hayata veda eden eşi Fransız Jeanne-Claude ile birlikte birçok dev ölçekli yerleştirmeye imza attı.
Christo 1958 yılında ayakkabı, telefon gibi günlük objeleri paketleyerek heykel yapmaya başladı. Paketlenen objeler yeni bir kimliğe kavuşuyorlardı. Nesnelerin ve yapıların ayrıntıları saklı kalırken, oranları ortaya çıkıyor; sabit ve sert yapı kumaşla sarılınca, kırılgan ve uçucu bir karakter kazanıyordu.
Çevre için yeni bir bakış açısı yaratmayı amaçlayan sanatçılar, doğanın bir kısmına ‘geçici olarak müdahale’ ederek bunu sağladı.
‘Çevre Sanatı’ olarak anılan çalışmalarında bir Volkswagen arabayı (1963), binaları (1967-68, 1971-95), bir ortaçağ kulesini (1968), bir çeşmeyi (1968), kıyıyı ve kayaları (1969), adaların etrafını (1980-83) ve ağaçları (1997-98) sentetik kumaş ile kapladılar.
Söz konusu bütün yapıtlar, bir ila üç hafta gibi sınırlı bir sürenin ardından yeniden eski haline çevrildi, kullanılan malzemenin tümü geri dönüştürüldü.
Buna ek olarak, Florida’da adaları çevreledikleri ‘Surrounded Islands’ projesini yerleştirmeden önce, çalışanlar 11 adadan 40 ton çöp toplamışlardır.
Çiftin eserleri, devasa projelerini gerçekleştirdikleri coğrafyalarda zaman zaman sosyal etkiler de bıraktı.
Örneğin, California’da ürettikleri ‘Running Fence’ projesinde 59 farklı özel mülkünün üstünden geçen beş buçuk metre yükseklikte, 39,4 kilometre uzunluğunda beyaz naylon kumaştan bir çit geçiren çiftin projedeki amacı, California’nın değişik bölgelerinde yaşayan, ekonomik ve sosyal düzeyleri hayli farklı olan arsa sahiplerini kesiştirmekti.
Son olarak, ‘Floating Piers’ (Yüzen İskele) projesinde de olduğu gibi 60’lardan beri gerçekleştirdikleri bütün dev eserler, o ya da bu şekilde, çevrelerini etkilemiş, dönüştürmüş, insan algısını değiştirmiştir.
Çift ve işleri hakkında daha detaylı bilgiye buradan ulaşılabilir.