Prof. Dr. Murat Sezginer yazdı: Genel Merkezinin ilan ettiği tarihte seçim mümkün değil

MHP Genel Merkezinin ilan ettiği tarihte, hem tüzük değişikliği hem de seçim yapılacağı düşünülüyor ise de bu mümkün değil

Prof. Dr. Murat Sezginer yazdı: Genel Merkezinin ilan ettiği tarihte seçim mümkün değil

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) olağanüstü büyük kongresi dolayısıyla yürütülen hukuki tartışma ve yargı süreci, ülkemizdeki hukuk ve hukukçu algısına, zaten oldukça aşınmış olan saygınlığına, ağır bir darbe indirmiştir. Bu esasen sadece hukukçuların değil tüm toplumun ortak sorunudur. Ülkemizde hukuk sistemi dibe vurmuş görülüyor. Her şeyi yeni baştan inşa etmek, tam anlamı ile kilometreyi sıfırlamak gerekiyor. Hukukun önemi, hava, su gibi gerekli olduğu, günümüz Türkiye sinde hala anlaşılamamış. Hukuk, tüm yönleri ile araçsallaştırılmış, adalet dışında her şey kendisinden beklenir hale gelmiştir.[1] MHP odaklı yargı süreci, hepimiz için ibretle üzerinde durulması gereken bir vaka niteliğindedir. Tartışmayı yürüten bazı hukukçuların açıklamaları, uyuşmazlığın tarafı olarak, işlerine öyle geldiği için yapılan açıklamalar mı? Söylediklerine gerçekten inanıyorlar mı? Tam olarak anlaşılamıyor. Söylediklerine gerçekten inanıyorlar ise ortada hukuk eğitimi dâhil çözümlenmesi gereken devasa bir sorun var demektir. Korkarım ki, ikinci durumla karşı karşıyayız. Tartışılan uyuşmazlık ve yargı kararları, hukukçu olmayanların dahi kolaylıkla kavrayacağı basitliktedir. Belki de bilinçli olarak tartışma büyütülmekte, karar veren yargıçların kimlikleri ve siyasi görüşleri üzerinden bir haklılık devşirilmeye çalışılmaktadır. MHP için bu güne kadar olmayan, siyasetin de müdahalesiyle, yeni bir hukuk oluşturulmak istenmiştir.

Konuya ilişkin mevzuat hükmü, Siyasi Partiler Kanunu’nun 14/6 ve MHP Tüzüğünün 63/3 maddesidir. Kanuna göre, “Olağanüstü toplantılar, genel başkanın veya merkez karar ve yönetim kurulunun lüzum göstermesi veya büyük kongre üyelerinin en az beşte birinin yazılı istemi üzerine yapılır.” Tüzüğe göre ise “Olağanüstü Büyük Kongre toplantılarına ise Genel Başkan ve Merkez Yönetim Kurulunca gerek görülen hallerde veya Büyük Kongre delegelerinin en az beşte birinin imzaları ile birlikte noterce onaylı yazılı talebi üzerine çağrılabilir.” Taraflar arasındaki uyuşmazlığın esası bu iki hükümden ibarettir. Kanunda toplantının mutlaka yapılması gerektiği belirtilmekle birlikte, tüzükte, bir takdir yetkisi vardır. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi, davada tüzük hükmünü değil kanun hükmünü esas alarak karar vermiştir.

Tartışılan hukuki konuları hatırlayalım:

KANUN İLE TÜZÜK HÜKMÜ ÇELİŞİR İSE YARGIÇ HANGİ KURALA GÖRE KARAR VERİR?

Birinci sorun budur. Cevabın, hukuk fakültesi 1. Sınıf öğrencileri dâhil, (normlar hiyerarşisi ilk sınıfta anlatılır) her hukukçu tarafından bilindiği kabul edilir. Kanuna aykırı tüzük hükmü ihmal edilerek kanun hükmüne göre uyuşmazlık çözümlenir. Üstelik adli yargı bakımından yarım asrı aşkın bir süredir, tüzüklerle ilgili değişmeyen müstakar bir içtihattır. Tüzük hükmünün kanuna uygun olup olmadığını denetlemek başka bir yargı merciinin görevinde olmasına rağmen (olağan tüzüklerde Danıştay, siyasi parti tüzüklerinde ise Anayasa Mahkemesi), bu tüzüğe dayanılarak yapılan işlemlerle ilgili uyuşmazlıkta, hukuk mahkemesi kendi değerlendirmesini yapar. Tüzük hükmünü iptal edemez ama ihmal ederek uyuşmazlığı çözümler. “Hâkim bir davada uygulanacak tüzük hükmünün kanuna aykırı olduğu kanısına varırsa, kanuna aykırı tüzük hükmü yerine kanun hükmünü uygular.”[2] Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1963 yılında verdiği ve bu güne kadar bütün dairelerin titizlikle uyguladığı, yarım asrı aşan bir içtihattan söz ediyoruz. “İdarenin Anayasa hükümlerine dayanarak çıkardığı bir tüzüğün iptali için idari yargıda dava açılması zorunluluğu varsa da belli bir olayda tüzük yerine kanun hükmünün uygulanmasının sağlanması için buna ihtiyaç yoktur.” [3]

NORMLAR HİYERARŞİSİ ANLATILIRKEN BU HUKUKÇULAR DERSİ Mİ KIRDI

Bu içtihada rağmen ve de parti tüzüğünün iptali talep edilmemiş olmasına rağmen, MHP Genel Merkezi, davada savunmasını “görev” üzerinden kurgulamış ve sulh hukuk mahkemesinin değil Anayasa Mahkemesinin görevli olduğunu iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi kanuna aykırı tüzük hükmü için partiyi ihtar etmediği sürece kanunun değil tüzüğün uygulanması gerektiği birçok hukukçu tarafından ekranlardan ifade edilebilmiştir. Bu hukukçular normlar hiyerarşisi konusu anlatılırken dersi mi kırmışlardır? Hatta Genel Merkezin vekili tarafından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Anayasa Mahkemesine başvurması istenilmiş, ardından yarım asrı aşkın süren içtihada aykırı şekilde, Anayasa Mahkemesi kararı gelene kadar davanın bekletilmesi, karar verilmemesi talep edilebilmiştir.

Sonuç olarak, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı, temel hukuk bilgisine sahip hiç kimse için sürpriz değildir. Asıl endişelenilmesi gereken husus, herkesin, yargının nasıl karar vereceği konusunda tereddüt beyan etmiş olmalarıdır.

SULH HUKUK MAHKEMESİ KARARININ UYGULANMASI İÇİN YARGITAY KARARI BEKLENMELİ MİDİR?

İlk sorun kadar açık ve yerleşmiş olan uygulamaya göre, kararın uygulanması için kesinleşmesi gerekmiyordu. Kural, ilk derece yargı yerleri kararlarının derhal uygulanması, kesinleşmesinin beklenmemesidir. Ancak kanunda bunun istisnaları da mevcuttur. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre[4], “Kişiler Hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.” Siyasi Parti de bir tüzel kişi olduğuna göre, kongre çağrı heyetinin oluşturulmasına ilişkin mahkeme kararı, kişiler hukukuna ilişkin bir karardır; o halde uygulanması için kesinleşmesi gerekir iddiası ortaya atılmış ve Gemerek ve Tosya Mahkemelerinden alınan ihtiyati tedbir kararı ile Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararının uygulanması engellenmiştir.

Bu konu da ortalama her hukukçu tarafından bilinir. Kesinleşmesi gereken kararlar, hukuki durumda değişiklik yapan, statü değişikliği doğuran kararlardır. Kesinleşmeden uygulanamayacak kişiler hukukuna ilişkin kararlar, eskilerin tabiriyle “ahvali şahsiye”ye ilişkin kararlardır. Bu konuda herhangi bir hukuk sözlüğüne müracaat edilebilir. Ahvali şahsiye, genellikle gerçek kişilerin hukuksal varlıkları ile ilgili durumları ifade eder. Doğum, evlenme, boşanma, tanıma, ölüm gibi. Bir kişinin hukuki durumunu tayin eden hal ve vasıflar, özelliklerdir. Tüzel kişiler bakımından da kişiler hukukuna ilişkin kararlardan aynı husus anlaşılır. Tüzel kişiliğin hukuki durumunda, statüsünde bir değişiklik yaratmayan mahkeme kararları, kişiler hukukuna ilişkin karar olarak kabul edilmez. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin, kongre için çağrı heyeti oluşturulmasına ilişkin kararı, kişiler hukukuna, tüzel kişiliğin hukuki statüsüne ilişkin bir karar mıdır? Bu kararla hangi hukuksal durumda, statüde değişiklik yapılmaktadır?

Yargıtay konuya ilişkin verdiği kararlarda bu durumu açıkça ifade ediyor: “…aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler kat’iyet kesbetmedikçe icra olunamaz. Anılan maddede belirtilen hükümler, Medeni Kanun Kişiler Hukuku ve Aile Hukuku kitaplarında yer alan konulara ilişkin tüm hükümler olmayıp, kişinin doğrudan şahsı ya da ailevi yapısı ile ilgili hukuki durumunda değişiklik yaratan ilamlar ile bu ilamların fer’i niteliğindeki hükümlerdir.”(Yargıtay 12 HD, 22.2.2010, E.2009/22399, K.2010/3825)”. Odatv de yayınlanan bir makalede de konuya ilişkin 2015 tarihli bir karara yer verilmiştir: “konu olarak Türk Medeni Kanununun “Kişiler Hukuku” veya “Aile Hukuku” kitabında yer alsa da, tarafların şahsi ya da ailevi yapılarına ilişkin hukuki durumlarında bir değişiklik yaratmayan nitelikteki ilamların, diğer edaya ilişkin ilamlar gibi, kesinleşmeden icraya konulmaları mümkündür.”(Yargıtay 8. HD, 17.12.2015, E.2015/20638, K.2015/22777).[5]

Buna rağmen, hala kişiler hukukuna ilişkin bir karardan söz edip, kesinleşmesi gerektiği ifade edilebiliyor. Gerçekten üzücü bir durum.

GEMEREK VE TOSYA ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİ İHTİYATİ TEDBİR KARARI VEREBİLİR Mİ?

Süreç içinde, kanaatimce uzun yıllar unutulmayacak kararlar, MHP olağanüstü büyük kongresine ilişkin ilçe mahkemelerinden verilen ihtiyati tedbir kararlarıdır. Bu kararlar, içerik olarak da kabul edilemez olmakla birlikte, öncelikle, usul bakımından, hâkimin soruşturulmasını gerektiren bir sakatlıkla maluldür. HSYK halen bu hâkimler hakkında soruşturmaya başlamamıştır.

Gemerek ve Tosya Asliye Hukuk Mahkemeleri, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından görevlendirilen çağrı heyetinin toplantı davetine ilişkin kararları hakkında ihtiyati tedbir kararı vermiştir. Tedbir talebinde karşı taraf (davalı) olarak çağrı heyeti üyeleri bulunmaktadır.

2011 yılında yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) kabul edilinceye kadar, ihtiyati tedbir kararları davacının en yakınında bulunan, en hızlı ulaşılan mahkemeden alınırdı. Bu çok sayıda kötüye kullanmalara yol açtığı için, yeni HMK’da bu konuda köklü bir değişiklik yapılarak, bu kararların uyuşmazlıkta (açılacak davada) görevli ve yetkili olan mahkemeden talep edilebileceği düzenleme altına alındı. “Görev” bir davaya hangi tür mahkemenin; “Yetki” ise bir davaya hangi yer (il-ilçe) mahkemesinin bakacağı ile ilgili bir kavramdır. Kanunun gerekçesi aynen şu şekilde:

“…hiç ilgisi olmayan mahkemelerden ihtiyatî tedbir istenmesinin önüne geçmek için ve geçici hukukî korumaların da niteliğine uygun olarak, ihtiyatî tedbirin dava açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili mahkemeden, dava açıldıktan sonra ise asıl davanın görüldüğü mahkemeden istenebileceği hususu düzenlenmiştir. Böylece, ihtiyatî tedbirde yetki ve görevle ilgili belirsiz ve kötüye kullanıma açık olan durum, belirli ve tereddüdü ortadan kaldıracak hâle getirilmiştir.”

İHTİYADİ TEDBİR VERECEK MAHKEMENİN DAVADA GÖREVLİ OLMASI GEREKİR

Kanuna göre, bir mahkemenin ihtiyati tedbir kararı verebilmesi için davada görevli ve yetkili olması gerekiyor. Dava, bir mahkeme tarafından verilen kararın uygulanmasına ilişkin çağrı heyeti kararının hukuka aykırılığının tespiti ve infazının durdurulmasına ilişkindir. Böyle bir davada Sivas’ın ve Kastamonu’nun ilçeleri nasıl yetkili olabilir? Ortada ne kişilik haklarına bir saldırı var ne de bir boşanma davası! Bu durumlarda davacının ikametgâhında dava açılabilirdi. Zaten Gemerek Mahkemesi, yetki hususunda, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6. Maddesine dayanıyor. Bu düzenlemeye göre dava, davalının yani aleyhine dava açılan (somut olayda çağrı heyeti) kişinin ikametgâhında açılır. HMK 6. Madde şu şekildedir: “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Mahkeme, “HMK 6. Md uyarınca davacının davasını kendi yerleşim yeri mahkemesinde açtığından mahkememizin yetkili olduğu…” demek suretiyle kendisini yetkili görüyor. Gerçekten trajikomik ama devletin kolluk kuvvetlerinin “Toma”larla kararını infaz ettiği mahkemenin hâkimi, davacı ile davalı arasındaki farkı bilmiyor! Bu ölçüde bir sakatlık kaç mahkeme kararında vardır? Bu kararlar şeklen bir mahkeme kararı olmakla birlikte, esasta hiçbir hukuki değeri yoktur.

Bu arada, Gemerek mahkemesinin kararının icrası ile ilgili Adalet Bakanlığı’nın müdahalesi ise başlı başına bir makale konusudur.

MHP GENEL MERKEZİ SEÇİMLİ OLAĞANÜSTÜ BÜYÜK KONGRE KARARI ALABİLİR Mİ?

Yargıtay kararı sonrasında, hukuki sürecin henüz bitmediği şeklinde bir haber medyada yer aldı. Birileri bu tür kararların kesin olduğunu, karar düzeltme başvurusu yapılamayacağını hatırlatmış olmalı ki, saatler sonra seçimli olağanüstü büyük kongre kararı alındığı ilan edildi. Bu kadar hukuk ihlalinden sonra, yeni bir hukuka aykırılık ile süreç taçlandırıldı.

Her şeyden önce, kesinleşmiş yargı kararıyla görevlendirilen bir çağrı heyeti vardır. Bu heyet, yargı kararını uygulayacak ve tüzük değişikliği ile ilgili kongreyi toplayacaktır. Zaten Parti Tüzüğünün 63/4. Maddesine göre, “olağanüstü toplantılarda seçim yapılamaz.” Bu hüküm değişmeksizin seçim yapılamaz. Siyasi Partiler Kanuna göre de, seçimli kongrenin ilçe seçim kurulunun nezaretinde yapılması gerekiyor ve bu konuyla ilgili ayrıntılı bir süreç öngörülüyor (15 gün önce ilçe seçim kuruluna bildirim, askı, itiraz vb). MHP Genel Merkezinin ilan ettiği tarihte, hem tüzük değişikliği hem de seçim yapılacağı düşünülüyor ise de bu mümkün değil. Zira mevcut tüzük hükmü sebebiyle, Genel Merkez tarafından ilan edilen kongre tarihinde ilçe seçim kurulunun kongre için bir görevlendirme yapması söz konusu olamaz. Kongrede tüzük değişikliği kabul edilmez ise nasıl seçim yapılacak ve bu durumda ilçe seçim kurulu kongrede ne yapacak? Daha önce çağrı heyeti tarafından ilçe seçim kuruluna gönderilen delege listelerinin, mevcut tüzük sebebiyle kongrede seçim yapılamayacağı için iade edilmesini memnuniyetle karşılayanların, tüzük hükmüne rağmen, bu kez seçimli kongre tarihi ilan etmeleri açık bir çelişkidir ve bundan sonraki hukuka aykırılıkların habercisidir.

Prof.Dr.Murat Sezginer

(Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku öğretim üyesi)

Odatv.com

Kaynaklar:

[1] http://odatv.com/mahkemenin-mhp-kararindan-hukukcu-olarak-utandik-0905161200.html

[2] Kuru, Baki Hukuk Muhakemeleri Usulü, c.II, 2001, s.1927-1928.

[3] HGK, 26.6.1963, 3/28-36

[4] Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 367/2. Maddesi. Aynı Kanunun geçici 3. Maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemeleri çalışmaya başlayıncaya kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443. Maddesi uygulanmaktadır.

[5]Bk. http://odatv.com/mhpnin-mahkemeler-savasinda-bugune-kadar-yazilmayanlar-2005161200.html

Prof. Dr. Murat Sezginer yazdı: Genel Merkezinin ilan ettiği tarihte seçim mümkün değil - Resim : 1

MHP kongre arşiv