Meclis Başkanı'nın "laiklik" çıkışına destek veren bu isimleri biliyor musunuz

Dinsel bağnazlığın ve iktidar ihtirasının sonucu her zaman kan, gözyaşı, zulüm olmuştur. Gerek İslam tarihinin gerekse de Hıristiyan tarihinin karanlık sayfaları bu örnekler ile doludur.

Meclis Başkanı'nın "laiklik" çıkışına destek veren bu isimleri biliyor musunuz

İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasa da laiklik yer almamalı” açıklamasına getirilen eleştiriler herkesin malumu. Ama söz konusu açıklamaya sadece olumsuz eleştiri getirilmedi. Öyle ki anılan açıklama babında pek çok isim ve kuruluş da Kahraman’a olan desteklerini ifade ettiler. Osmanlı Ocakları, Milli Türk Talebe Birliği, Ensar Vakfı, İnsani Yardım Vakfı (İHH), Memur-Sen, Milli Türk Talebe Birliği, Hayrat Vakfı, Evrensel Hafızlar Derneği, Kent Konseyi Gençlik Merkezi ve MÜSİAD Bolu Şubesi ile Merve Kavakçı ve Hizb-ut Tahrir yanlısı Köklü Değişim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Uğurlu gibi isimler laiklik tartışmaları bağlamında Kahraman’ın yanında olduklarını açıkça ifade ettiler.[1] Dahası Uğurlu bu noktada bir adım daha ileri giderek sosyal medya hesabından Kahraman’ı eleştirenlere şöyle seslendi: Laiklik isteyenlere tavsiyem kendinize yeni ülke arayın. Bu ülkenin genlerinde yeniden hayat bulma sırasını bekleyen İslam var. Mesele zaman. Bu topraklar Osmanlı Hilafetinin toprakları. Dağdan gelip bağdakini kovmak yok öyle. Laiklik isteyenler gitsin İngiltere'ye, Fransa'ya, ABD'ye. Yine ilahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan da konu ile ilgili şu satırları kaleme aldı: Ben İslâm Dini'ne, yasalarını Rabbimizin koyduğu bir hayat düzeni olarak inanırım.. Ben laikliğin değil buyurganına, pasifine de karşıyım. Demokrasi ise bir renk değil, renklerden birini tercih yöntemidir.

LAİKLİK İLE İLGİLİ NE DÜŞÜNÜYORLAR

Açıklamaların yakıcılığı ortada. Bu noktada elbet düşüncelerimizi aşağıdaki satırlarda ifade edeceğiz. Fakat ona geçmeden önce laikliğe karşı “teokratik cephede” yer alan isimlerin temel görüşleri ile ilgili birkaç kelam etmek istiyoruz. Bu isimlerin neredeyse tamamı “Allah’ın kanunları var iken beşeri yasalarla hüküm verilemeyeceğini” iddiası ile laikliğe karşı çıkmaktalar. Peki, bu sav gerçeklikle ne kadar bağdaşmaktadır? Bu soruya cevabı yine kendisi de bir ilahiyatçı olan Prof.Dr İlhami Güler versin: “Kur’an da ve hadislerde devletin nasıl yönetileceğine dair bir nass (açık hüküm) yoktur. Var olan, bazı genel ahlaki ilkelerin tavsiyesidir. Müslümanların siyaset yapması ayrı bir şeydir, dinin siyaset içine sokulması ayrı bir şeydir… Siyaset doğası gereği ahlaki olduğu kadar çıkar, hile, çatışma ve ihtirastır. Dinin bu arenaya sokulması, İslam tarihindeki ilk büyük fitne hadisesinden beri hep dinin ve insanların aleyhine olmuştur… Devletin dinsizi-dindarı olamaz. Hiçbir tüzel kişilik üyeleri ile aynileşemez. Kur’an muhatabı tüzel kişiler değil, gerçek kişilerdir.”[2] Güler, dine dayalı yönetim biçimi olarak tarif edilen teokrasi düzenini ise şöyle eleştirmektedir: “Teokrasi tam bir din istismarına dayanan rejimdir. Çünkü iktidarda olanlar tanrının iradesinin ne olduğunu kendi yorumlarına göre belirledikleri gibi, Tanrıyı kendi iktidarlarının devamı için kullanmakta, menfaatleri ve kaprislerine alet etmektedirler.”[3] Ankara Üniversitesi İslam Mezhepleri anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr Hasan Onat’ta bu noktada tartışmaya şöyle katılmakta: İslam dini ile Müslümanların meydana getirdikleri Fıkh’ın özdeş olmadığının doğru anlaşılması lazımdır. (Kur’an bir hukuk kitabı değildir. Kur’an’daki hukukla irtibatlandırılan ayetlerin esas itibariyle ahlaki bir boyutu vardır. Kur’an, ahlaklı ve adaletin egemen olduğu bir toplumu hedefler. Bunun gerçekleştirilmesi konusunda insana yardımcı olur. Ancak, herhangi bir rejimden, sistemden söz etmez.. . Laiklik ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, bütün insanlığın ortak tecrübesini içinde barındıran evrensel değerlerdir. Bu yüksek değerlerin, Türk toplumunun kendi modernitesini kendisinin yaratabilmesi için gerekli olduğu, bunların evrensel boyutlu olarak Batı standartlarının daha ilerisinde gerçekleştirilmesinin bir tür zorunluluk olduğu bu millete iyi anlatılmalıdır. Bu değerler, Avrupa istediği için, ya da Batı’dan gelen dayatmalar dolayısıyla değil, hem kendi toplumumuz, hem de bütün insanlık için yeniden üretilmesi gereken değerlerdir.”[4] Görüldüğü üzere, andığımız ilahiyatçılar da, laikliğe karşı çıkan siyasal İslamcılardan hem teorik hem de politik düzlemde ayrışıyorlar. Dolayısıyla “hukuk düzeni dine göre oluşturulmalı” anlayışı bir hakikate değil bir yoruma denk düşmektedir. Bu anlamda bu zihniyetin söylemleri ancak kendilerini bağlar ve bütün Müslümanları temsil etmez.

"AZ BİLE DEMİŞ"

Geçelim laikliğe karşı çıkanların yaptığı açıklamaların yakıcılığına. Örneğin Merve Kavakçı Yeni Akit gazetesinde şöyle savunuyor İsmail Kahraman’ı: “Bugün Ankara İstanbul sokaklarında ellerinde binlerce kadın, erkek ve çocuğun kanıyla dolaşan laikler var. Hepsi serbest hepsi pişkin! Bir aklıselim sahibi de çıkmış böyle laiklik kaldırılsın demiş. Az bile demiş!”[5] Osmanlı Ocakları Genel başkanı Cemal Canpolat’ın bu meyandaki sözleri ise şöyle: "Laikliği alın gidin bu ülkeden.Bu tarlada başka ot bitmez. Anadolu İSLÂM medeniyetidir. Putlarınızı kıracak ibrahimler."[6]. Süleyman Uğurlu’nun konu bahsinde ifade ettiği açıklamalarını ise yukarı zikrettik zaten.

Nerden başlayacağımızı bilemiyoruz.. Başkalarına yaşam hakkı bile tanımayan bu açıklamaları biz Yunus’un şiirini bile “küfr” olarak nitelendiren Ebu Suud’lardan, İslam bilim adamlarından Kindi’yi kırbaçlatan, İbni Sina’yı sürgüne gönderen zorbalardan, Hallacı Mansur’un dahi elini kolunu kese kese hunharca yok katleden fikir sahiplerinden tanıyoruz. Çünkü ortak noktaları aynı! Hem bugünün laiklik düşmanları ve hilafet yanlıları hem de geçmişin saltanat sahipleri kendi gibi düşünmeyen Müslümanları bile kafir ilan ediyor ve ölümlerine fetva veriyordu. “Bakın bugün yeri geldiğinde Müslüman bilim adamları olarak övgüyle bahsedilen, Harezmi, İbnu Heysem, Cahız, İbni Sina, Biruni gibi bilim adamları, dönemin din adamları ve kadıları tarafından kafir ilan edilmiştir. Üstelik anılan kimselerin kafirliğine sebep olarak da “Mutezile düşüncesine” mensup olmaları gösterilmiştir. Örneğin İbni Sina, uğradığı baskılar nedeniyle yaşamının büyük bir bölümünü sürgünlerde geçirmiş dahası Gazneli Mahmut’un gazabından kurtulmak için yollara düşen diğer bir bilim adamı olan Ebu Sehl el-Mesihi, Harizm çölünde açlıktan ve susuzluktan hayatını kaybetmiştir. Yine Biruni’nin hocası Abdüssamed, dinsizlik suçlaması ve Karmati olduğu gerekçesiyle Gazneli Mahmut tarafından öldürülmüş, Gazneli aynı şekilde Karmati düşünürleri takip ettirerek, kitaplarını yaktırmıştır.”[7]

Listeyi elbet uzatmak mümkün. Fakat aktardığımız hadiseler bile bir din yorumunun iktidara geldiğinde nasılda bağnazlaştığını ve kendi dışında fikir beyan eden taraftarlarını bile yok ettiğini göstermesi bakımından ibret vericidir. Çünkü iktidar güç üretir; güç kendini “ilahi” olana yasladığında da temsil ettiği din yorumunun dışında hiçbir yorumu kabul etmez aksine, o yorumları kâfirlikle, sapkınlıkla itham eder! Düşünebiliyor musunuz en büyük hadis alimi olarak kabul edilen Buhari bile sırf bir konuda farklı düşündüğü için kafir ilan edilmiş, “ölürse kabri Müslüman mezarlığına defnedilmez, hasta olursa ziyaretine gidilmez, kendisinden Müslüman’a miras kalmaz, Müslüman’a varis olamaz, karısı boştur diye kendisi hakkında fetva verilmiştir.![8] Bu fetvayı veren dönemin en büyük hadis otoritelerinden ez-Zühlî’dir (788-872). Kendisi o kadar büyük otoritedir ki, dört büyük mezhep imamı olarak bilinen mezhep imamlarından Ahmed b.Hanbel onun için “hadisleri ondan daha iyi bilen biri Bağdat’a gelmedi demiştir.”[9]

ÖLDÜRÜLMESİ GEREKEN İNSANLAR

Durum bu kadar vahim, tarih bu kadar içler acısı örneklerle doludur. Buna rağmen bugün kalkıp laik düzeni savunanları kafirlikle, hakim düzeni de küfür rejimi olarak ilan etmek, düşünce özgürlüğü ile açıklanamaz. Zira bu anlayışa göre küfür düzenine sahip çıkan kâfirdir ve kâfirde katledilmesi gereken kimsedir! Bu anlamda karşıtını öldürülmesi gereken insanlar olarak kodlayan kimseler, bir fikrin temsilcileri olarak değil, ancak dikta düzeninin temsilcileri olarak tanımlanabilir. Üstelik bu kimseler bugün dahi kendi gibi düşünmeyen Mustafa Öztürk[10] ve İhsan Eliaçık[11] gibi pek çok Müslüman yazar ve akademisyeni bile kafirlikle itham etmekte, onları küfre düşmekle itham etmektedirler.!

Sözü noktalarken şunu ifade etmek istiyoruz ki; dinsel bağnazlığın ve iktidar ihtirasının sonucu her zaman kan, gözyaşı, zulüm olmuştur. Gerek İslam tarihinin gerekse de Hıristiyan tarihinin karanlık sayfaları bu örnekler ile doludur. Laiklik dediğimiz ilke de bu zorunluluktan doğmuştur zaten. Bu anlamda ülkemizi bekleyen tehlike bağnaz dini söylem ve onun geleceğidir. Dahası ilahiyatçı Prof.Dr Mustafa Öztürk’ün de ifade ettiği gibi “Türkiye’de IŞİD söylemi tutmaz” yargısı temelsizdir aksine maalesef memleketimizde IŞİD tohumunun yeşerebileceği ülkeler arasındadır. Sorun ve dert edilecekse bu gerçeklik dert edilmelidir!

Aydın Tonga
Odatv.com


Dipnotlar:

[1]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/525160/ismail_Kahraman_a_8_STK_den_destek__Bakin_aralarinda_kim_var_.html

[2] İlhami Güler, Dini Yeni Yaklaşımlar, AÜ Yayınları, 1999.

[3] A.g.e

[4] http://www.hasanonat.net/index.php/77-islam-ve-laiklik-birbirinin-alternatifi-degildir

[5] http://www.hur24.com/kavakcidan-ismail-kahramana-destek-5922h.htm

[6] http://www.birgun.net/haber-detay/osmanli-ocaklari-ndan-ismail-kahraman-a-destek-110227.html

[7] Aydın Tonga, Derin İslam, Doğu Kitabevi, 2015

[8] https://www.youtube.com/watch?v=F56oJkpKnU0

[9] http://www.kimdirhayatieserleri.com/zuhli-kimdir-hayati-ve-eserleri.html

[10] https://www.youtube.com/watch?v=pdPaV_g7Y1A

[11] http://www.ehlisunnetsohbetler.com/cubbeli-ahmet-hoca/reddiyeler/ebubekir-sifil-gibi-bir-%C3%A2lime-

Meclis Başkanı'nın "laiklik" çıkışına destek veren bu isimleri biliyor musunuz - Resim : 1

Meclis Başkanı'nın "laiklik" çıkışına destek veren bu isimleri biliyor musunuz - Resim : 2

İsmail Kahraman laiklik arşiv